Floransa'da iki gün

Sanat şehri Floransa'da iki günü sokaklarda kaybolarak, yemekleriyle ve şaraplarıyla damak tadınızı şenlendirerek mutlu olursunuz.

Floransa, İtalya’nın orta kısmında, Arno nehrinin iki yanında kurulmuş fantastik bir şehir. İtalya’nın en sanatsal, en güzel şehirlerinden biri. Sokaklarında dolaşmak, güzel havalarda parklarda piknik yapmak, Toskana yemeklerini ve şaraplarını tatmak için çok iyi bir destinasyon.

Ulaşım

Şehrin yakınında küçük bir havalimanı olsa da Türkiye’den uçuş yok. Bolonya havalimanından trenle ulaşım hızlı trenle 1 saat normal trenle 2,5 saat sürüyor. Tren biletini internetten satın almak fiyat olarak biraz avantaj sağlayabilir. Araç kiralamanın Floransa şehrini gezmek için iyi bir fikir olmadığını söyleyebilirim. Çünkü şehrin esas gezinti alanlarında trafik konusunda kısıtlamalar var. Şehrin etrafındaki Toskana çayırlarını ve vadilerini gezmek isteyenler ise mutlaka araç kiralamalıdır. 

Konaklama

Arno nehrinin iki kıyısında da gezilecek yerler olduğundan konaklama için bu iki kısım arasında büyük fark yok. Ancak genel olarak oteller doğu tarafında bulunuyor. Şehrin tarihi merkezi ve en can alıcı noktası olan Piazza Della Signoria’ya yakın herhangi bir noktada konaklanabilir. Bu konuda Airbnb ile ev ya da oda kiralanabilir, otel ya da hostel’lerde konaklanabilir. Bu şehirde göçmen çok olduğundan özellikle tren istasyonu civarındaki ucuz oteller ile airbnb’de yer alan çevresine göre çok ucuz görülen konaklamalara dikkat etmek, mümkünse tercih etmemek gerekiyor.

Gezi

Floransa denilince akla ilk gelen yer yukarıda fotoğrafı bulunan Duomo’dur. Duomo aslında tüm italyan şehirlerinde şehrin en önemli katedraline verilen ad, Floransa’daki ise ayrı bir güzel. Esas adı Santa Maria del Fiore Katedrali olan bu bina, hemen karşısındaki San Giovanni Vaftizhanesi ile birlikte Floransa’nın en önemli iki yapıtı denebilir. Dış duvarları beyaz ve yeşil mermerle kaplı bu binalar günün değişik saatlerinde farklı açılardan gelen gün ışığıyla benzersiz görüntüler oluşturuyor. Katedralin içi mutlaka gezilmeli. 

Sonraki durak Piazza della Republica’dan şöyle bir geçip eski atlıkarıncayı ve domuz heykelini gördükten sonra, Micheangelo’nun meşhur Davud (bu bir kopya, gerçeği 5 metre boyunda ve Floransa Güzel Sanatlar Müzesi’nde) ve onun yanındaki Herkül heykellerini ve mitolojiden bazı hikayelerin heykel-fresk betimlemelerini içeren Piazza Della Signoria’ya ulaşılır. Burada bulunan cafeler herhangi bir turistik merkezde görülen gereksiz pahalı ve kalitesiz olanlardan değil. Cafelerde oturup Spritz (Aperol ya da Campari, köpüklü şarap prosecco ve soda) ya da şarabınızı yudumlayıp Toscana Bruscetta (kızarmış ekmek diliminin üzerine domatez ve zeytinyağı)’sı yiyebilirsiniz.  Bu meydanın bir de efsanesi vardır: Leonardo da Vinci,  meydandaki heykelleri yapan asistanlarını, Herkül heykelinin arkasında, Via Vacchereccia ile Via Della Ninna sokaklarının kesiştiği yerde, sırtını duvara yaslayarak izlerken duvara bir yüz şekli karalamış. Bulmak zor değil, bir bakmakta fayda var.

Bu güzel meydandan ayrılabilenler için bir sonraki durak Ponte Vecchio köprüsü. Bu köprüye nehir kenarından yaklaşmak için Piazzale delle Uffizi’den geçilebilir. Ponte Vecchio Floransa’da şehrin iki yakasını bağlayan en güzel köprülerden biri. Köprü boyunca çeşitli dükkanlara uğranabilir. Köprüyü geçtikten sonra sola dönüp 20-30 metre ilerleyerek Amici di Ponte Vecchio adlı pizzacıya ulaşılır. Buradan alınacak pizza dilimleri ve aynı sokakta bulunan marketten alınacak dilimlenmiş meyve ve içecekler bir sonraki durakta kullanılacak.

Bir sonraki durak Boboli Bahçesi. İtalya birliği kurulmadan önceki dönemde İtalyan yarımadasında bulunan krallıkların çekişmeleri ve birbirlerini kıskandırmaya çalışmaları bugün de keyifler gezilen sarayların ve bahçelerin yapılmasını sağlamış. Floransa’nın en önemli ailesi olan Medici ailesinin Pitti Sarayı ve arkasındaki Boboli Bahçesi de bunlardan biri. Öğle yemeği bahçe içinde gölbaşında çimlere oturularak yenebilir, ardından biraz dinlenilerek sarayın içi gezilebilir. 

Boboli Bahçelerinden sonra 15 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılacak olan Michelangelo meydanı, özellikle gün batımına yakın saatlerde görülmesi gereken, Floransa manzarasının en güzel izlenebileceği yerlerdendir. Güneşi burada batırdıktan sonra, Toskana vadisini ziyaret etmekteki en önemli amaçlardan birini gerçekleştirmek gereklidir: Yemek.

Toscana, yemekleriyle meşhur İtalya’nın yemekleriyle en meşhur bölgesidir. Et/süt ürünleri, şarapları, makarnaları, sebzeleri ve mantarlarıyla bu bölgenin yemekleri gerçekten özeldir. Floransa’da iki akşam yemeği yenecekse bunun birini Toscana yemeklerine diğerini de Şarap-Şarküteri şeklinde bir yemeğe ayırmak tercih edilebilir. Bununla birlikte kebap olarak adlandırılan döner türü yiyeceklerin de Türkiye’yi aratmayacak lezzette olduğunu belirtmek gerekir. Yemek yenecek yerin internetten özenle seçilmesi ve rezervasyon yapılması çok önemlidir. Trattoria Za Za ve Savuni Tartufi benim deneyimlediğim ve çok memnun kaldığım iki farklı restorandır. Trattoria Za Za daha geleneksel yemekler yapar ve et konusunda uzmanlaşmıştır. Ünlü Floransa bifteği burada yenebilir. Savuni ise esas olarak tadım menüleri sunan, trüf mantarı için ayrı bir tadım menüsü bulunan biraz daha pahalı ve şık bir restorandır. Yemek sonrası birşeyler içmek için Trattoria Za Za’nın etrafında bulunan mekanlar ya da Via Dei Pantolfini sokağı dolaşılabilir.  

Floransa’da ikinci günün birkaç saatini kulaklıklarınızda klasik müzik ile sokakları bilinçsizce dolaşarak geçirmek gereklidir. Bunu rahatlıkla yapabilmek için öğle yemeğinizi yanınıza almak iyi bir fikir olacaktır. Bunun için en iyi yer Via Dei Cimaroti’deki I Fratellini olacaktır. Çeşit çeşit sandviçten trüf yağlı olanını özellikle tavsiye ederim.

Sokaklarda dolaşırken biraz daha Floransa’lı olmak için Piazza Indipendenza ziyaret edilebilir, burada bulunan eskicilerden birşeyler alınabilir.

Bu güzel sanat şehrinin sokaklarını yürürken yorgunluğunuzun farkına varamayacaksınız.